106 yıl önce, Birinci Dünya Savaşı’nda düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçme teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmış ve kahraman ordumuz büyük bir zafer kazanarak ‘Çanakkale Geçilmez!’ sözünü tarihe altın harflerle yazmıştır.
Çanakkale Savaşları, yedi düvele meydan okuyan, dönemin en modern ordularını dize getiren, tarihin akışını değiştiren ecdadımızın yazdığı şanlı bir destandır. Türk Milleti olarak vatanımıza, hürriyetimize, bizi biz kılan mukaddes değerlere bağlılığımızın da timsalidir.
Anadolu kıtasının yağız evlatlarının istiklal yükünü sırtlanarak, milletinin itibarını Haçlı zihniyetinin boyunduruğundan çekip aldığı bir meydandır; Çanakkale…
Bugün aziz vatanımızda hür bir şekilde nefes alıyorsak ve şanlı bayrağımız gökyüzünde gururla dalgalanıyorsa, elbette ki bunu, imkânsızı başaran kahraman ecdadımıza, aziz şehitlerimize ve kahraman gazilerimize borçluyuz. ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum’ diyen Gazi Mustafa Kemal’e, ‘Haydi oğlum git, ya Gazi ol, ya Şehit’ diyerek oğullarını uğurlayan annelere, vatan toprağını korumak için bile bile canlarını feda eden 57. Alay’ın kınalı kuzularına, tarihimizi sırtında taşımaya kalkan Seyit Onbaşı’nın şahsında bütün şehit ve gazilerimize borçluyuz.
Elbette bugün, Çanakkale Şehitlerinin torunları olarak bizlere düşen en önemli sorumluluk; kahraman ecdadımızın mirası olan bu topraklara layıkıyla sahip çıkmak, Çanakkale ruhunu, heyecanını ve azmini bugün de yüreğimizde hissetmektir. Bu yolda bağımsızlığımızdan inancımızdan asla taviz vermemektir.
Bu duygularla, 18 Mart Şehitler Günü’nde bu toprakları bize mukaddes bir vatan olarak emanet eden tüm şehitlerimizi, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.