İlgilenenler oldu mu bilmiyorum, 11-13 Kasım 2024’ de “Türkiye Kent Konseyleri Mevzuat Çalıştayı” yapıldı.
Basından öğrendiğime göre Tokat Kent Konseyi Başkanı Sayın Selim Çakar Bey’de bu çalıştaya katılım sağlamış.
Yine basından öğrendiğime göre çalıştayda elde edilen sonuçlar, düzenleme kurulu tarafından bir rapor haline getirilmiş ve bakanlık ile ilgili kurumlara sunulmak üzere katılımcıların onayına sunulmuş.
Bu sonuçlar ve rapor hakkında bir bilgim olmadığından ben kendi bilgilerim doğrultusunda mevzuatta ne tür değişikliklerin yapılması gerektiği ile ilgili düşüncelerimi açıklayayım.
Bilindiği üzere, kent konseyleri o şehirde yaşayan toplumun şehir yönetimindeki rolünü güçlendirmeyi amaçlaması, yerel yönetimlerde toplumsal katılımı artırması ve daha demokratik bir şehircilik anlayışını hayata geçirmek adına önemli bir adımdır.
Ne yazık ki, uygulama bunun tam tersidir ve belediye yönetimlerinin kent konseylerini kendi bahçelerine giren bir yapı olarak görmeleri nedeniyle de toplumsal katılımı artırmaktan, şehir adına proje üretmekten uzak, belediye yönetiminin devamı şeklinde bir yapıya dönüşmüştür.
Kent konseyleri ile ilgili ilk yanlışlık kent konseylerine katılımın sınırlandırılmasıyla ilgilidir. Örneğin “gerçek kişi” olarak Kent Konseyi Genel Kuruluna katılım sağlayamıyorsunuz. Mutlaka bir STK’nın sizi temsilci olarak göstermesi gerekiyor. Neden? Kent konseyine önemli katkılar sağlayacak fikir üretecek insanlar genel kurula neden katılamazlar? Mevzuat bu özellikteki insanlara genel kurula katılma hakkı vermiyor ama bir dilekçeyle “Çalışma Gruplarına” katılma hakkı veriyor. Yani deniliyor ki, genel kurula katılmazsın, kent konseyi başkanlığına ya da yürütme kuruluna seçilemezsin ama çalışma grubuna katılıp sadece hamallık yapabilirsin. Bu durum iş birliği, gönüllülük ve katılım kültürünü örseleyen bir konudur.
Diğer bir yanlış uygulama da belediye başkanının ya da ekibinin herhangi bir şekilde seçimlere müdahil olmaması, seçilecek kişiyi ve yürütme kurulunu belirlemesidir. Bu durum seçimin demokratik bir ortamda yapılmasını engellemekte, belediye yönetiminin ,bazı durumlarda da “bir grubun” “kent konseyi başkanını belirlemesi, konsey üyelerinden de gösterdikleri başkan adayının seçilmesini istemeleridir. Bu durum yürütme kurulu üyeliklerinin herhangi bir parti ya da bir grubun egemenliğinde oluşmasına hizmet etmektedir. Oysa ideal olanı, her kesimden halkın kendine yer bulacağı bir yönetim ve çalışma ortamının sağlanmasıdır.
Kent Konseylerini düzenleyen mevzuatın gerekli mali ve idari düzenlemeler yapılarak gözden geçirilmesi, katılımın ve örgütlenmenin sokak, yapı adası, mahalle düzeyinden başlayarak daha yaygın ve tüm toplumsal kesimleri kapsayan biçime getirilmesi ve uygulamanın yaygınlaştırılması önem arz etmektedir. Halkın kent için alınacak kararlarda sürece aktif olarak katılmasını sağlayamayan bir kent konseyinin şehre hiçbir yararı yoktur. Geçtiğimiz 15 yıllık süreçte bunu yaşayarak deneyimledik.
Elbette Kent Konseyi mevzuatında önemli değişiklikler yapılmasında büyük yararlar vardır.
Peki, Kent Konseyleri Birliği bunda ne kadar samimidir? Kent Konseylerini belediyelerin etki alanından kurtaracak hangi önemli değişiklikleri önerdiler?
Örneğin seçimlerin belediye yönetiminin gölgesinde yapılmasının önüne geçebilecekler mi? Kent Konseylerinin personel, mekân ve para konusunda mevzuatla imkân sağlayacaklar mı yoksa belediye yönetimlerinin keyfine mi bırakacaklar? Kent konseyinde oluşturulan ve kabul edilen görüş, öneri ve projelerinin belediye meclislerinde görüşülmesini zorunla hale getirebilecekler mi? Belediyelerin/ başkanlarının kent konseylerini belediyenin işini yapan biri birim olarak görmeleri ve bu yönde çalışma istemelerinin önüne geçebilecekler mi? Kent konseylerinin mevzuata uygun çalışma yönergesi çıkarmalarını sağlayabilecekler mi? Kent Konseylerinin toplumla sürekli iletişim halinde olmalarını sağlayacak bir iletişim düzenlemesi getirecekler mi? Kent konseyi ile belediye arasında kişisel ilişkilerin öne geçmesini önleyebilecekler mi? Kent Konseylerinin organ seçimlerinde Belediye’nin belirleyici olması ya da belediye başkanının tercihlerinin beklenmesinin önüne geçilebilecek mi?
Mevcut yasada, Kent Konseylerinin kurulmasına destek olmayan, yardım ve destek sağlamayan belediyelere herhangi bir “yaptırım” yoktur. Bu da belediyelerin konuya duyarsız kalmasına yol açmaktadır. Bir yaptırım söz konusu olana kadar, İçişleri Bakanlığı ve Sayıştay denetçilerinin, hiç değilse denetlemelerinde; “Kent Konseylerinin kurulup kurulmadığı”, belediyece bir “destek sağlanıp sağlanmadığı” konusunda da detaylı inceleme yapmalarının sağlanması ve raporlarında yer verilmesi hususu mevzuatta yer alabilecek mi?
Yine kent konseylerinin faaliyetler için gerekli olan mekân ve personelin yanı sıra parasal desteğin karşılanması da önem arz etmektedir. Bu konuda Belediyelerin gelirleriyle orantılanacak, en azından bir alt sınırın kesinlikle belirlenmesi ya da belediye harcama esas ve usullerine yeni bir hüküm getirilmesi sağlanabilecek mi?
Yerel siyaset kurumlarının, Kent Konseylerini “ele geçirilecek” bir yapı olarak görmelerini engelleyecek; yerel halkın kendi görüşlerini özgürce ifade edebilecek ve çalışmalarda objektif kararların alınmasını sağlayacak bir ilişki ve yaklaşımın içselleştirilmesi için özellikle belediye meclisi ve partilerin bu konuya özen göstermesi nasıl sağlanacaktır?
Daha sorulabilecek çok soru vardır. Belirttiğim sorular en can alıcı olanlarıdır.
Bekleyip görelim, bakalım Kent Konseyleri Birliği kent konseylerini demokratik bir şehircilik anlayışını hayata geçirebilme gücü verecek bir mevzuat düzenlemesi yapabilecek mi?