Prof. Dr. Ümit Özdağ: Gazze’de başlayan soykırım-savaşın bir bölgesel ve sonra küresel savaşa dönüşmesi ihtimali gittikçe yükseliyor. İsrail’i yöneten kadro sözde ilahi mesajlar ile hareket ettiklerine inanan fanatikler. Netanyahu’nun savaşı sadece Gazze’de soykırım ile sınırlı tutmayıp Ortadoğu’nun sınırlarını tekrar çizeceklerini açıklaması, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır’ı kışkırtması savaşın her an bölgesel nitelik kazanacağını göstermektedir. Netanyahu’nun İsrail’in Yeşaya Kehanetine dayandırdığını açıklaması İsrail dini fanatizminin dünyamızı yok oluşa sürükleyebilecek bir dünya savaşı çıkarma potansiyeli taşıdığını göstermektedir. Rusya’nın nükleer güç tatbikatı yapması aslında nasıl bir bıçak sırtında bölgede ve dünyada yaşadığımızı göstermektedir. Keza ABD’nin bölge ülkelerine hava savunma sistemleri yerleştirmesi Gazze ötesinde bir çatışmaya hazırlandığını gösteriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “gelişmeler büyük bir savaş veya büyük bir barış ile neticelenebilir” açıklaması da ülkemizin karşı karşıya olduğu durumun vahametini anlatmaktadır. Öte yandan ABD başkanı Biden, ülkemizi Amerikan çıkarları için ağır tehdit olarak nitelendirmekte, Erdoğan ise ABD’nin Türkiye’yi Yunanistan ve Suriye’deki üsleri aracılığı ile kuşattığını haklı olarak söylemektedir. Türk-ABD ilişkilerinde durum bu kadar ağır suçlamalar noktasında iken Hakan Fidan’ın Türkiye’nin Irak ve Suriye’de PKK/YPG hedeflerine yönelik hava taarruzu öncesinde 3. Tarafları yani ABD’yi uyarmasına rağmen ABD’nin Türk SİHA’sını vurması basit bir Amerikan üssünü/askerini savunma değil ABD ve PKK’nın TSK’ya karşı ilk ortak askeri savunma eylemidir. Tehdit sadece Ortadoğu’da değildir. Batı Kafkasya’da yenilen Ermenistan’ı tekrar savaşa hazırlamaktadırlar. Özetle, Türkiye, çıkabilecek bölgesel ve küresel savaşın merkez üssündedir. Bölgemiz ve dünya bir savaşın eşiğinde bulunurken, milli birliğin ülke savunması için en gerekli olduğu bir dönemde Türk toplumu korkunç bir bölünmüşlük içindedir. Erdoğan, milli birliği sağlamak ile öncelikle sorumlu iken Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamayarak, AK Parti milletvekillerine aziz Cumhuriyetimize “100 yıllık narkoz dönemi” dedirterek, toplumsal bölünmüşlüğü derinleştirmektedir. Bu yapılabilecek en büyük yanlıştır. Ayrıca ülkemizde yaşayan ve iç savaş travmalı milyonlarca sığınmacı ve kaçağın varlığı, bunların içine sızmış emperyalizmin güdümlediği terör örgütlerinin uyuyan hücreleri ülkemizin karşı karşıya olduğu riski daha da artırmaktadır. Buradan Erdoğan’a sesleniyoruz; Cumhurbaşkanı olarak görevinin gereği, ülkemiz ve insanlık için son derece kritik bu süreçte artık bu tarz bölüştürücü tutumlarına son verip hızla milli birlik ve beraberliği ve topyekûn mücadeleyi sağlayacak girişimlerde bulunmasını, istiyoruz. Yapılması gereken hızla milli birliği sağlayacak adımların atılmasıdır.
Bunun için,
1)100.Yıl kutlamaları Cumhuriyetimizin 100. Yılına yakışır şekilde yapılmalı ve 10 Kasım’a kadar sürmelidir. Bu kapsamda Ankara’da bir 100. Yıl Anıtı inşası duyurulmalıdır.
2)Gazze’de katliam devam ettiği sürece İncirlik üssünün faaliyetlerinin askıya alınacağı ve Kürecik radarının İsrail ile bilgi paylaşımının durdurulacağı veya tamamen faaliyetlerinin durdurulacağının taraflara bildirilmesi,
3) S400’lerin aktifleştirilmesi ve konumlandırılmasının sağlanması,
4) Askeri Sağlık Sisteminin kurulması, Askeri hastanelerin açılması için gereken yasa tasarısı ve askeri yargı yasa tasarısının TBMM’ye sevk edilmesi,
5) İç güvenlik zaaflarının ortadan kaldırılması için gereken hazırlıkların hızla yapılması, 6) Sınır güvenliği için ek önlemlerin alınması,
7) İsveç’in NATO üyeliğinin TBMM’de onayının ertelenmesi,
8)Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi Daimi üyesi 5 ülke anlaşamadıkları için kilitlenmiş, karar alamaz duruma gelmiştir. Bu durum, dünyayı 1930’larda güvenlik ve barış konularında tamamen etkisizleşen Milletler Cemiyeti’nin 2. Dünya Savaşına giden yolun açılışına yaptığı ‘katkıyı’(!) anımsatmaktadır. Bu durum karşısında Kore Savaşı sırasında 1950’de Barış İçin Birleşme Kararı (Uniting for Peace Resolution) benzeri bir kararla Genel Kurulun kendisini barış ve güvenlik konularında yetkili kılması gerekmektedir. Bu konuda Türk Dışişleri Bakanlığının BM’de yeni bir girişimi başlatması yerinde olacaktır. Bu girişim “Dünya 5’ten büyüktür” politikasının doğru ve yerinde bir açılımla yaşama geçmesini sağlayacaktır.
Zafer Partisi bu önerileri bu önerileri ger türlü günlük siyasi rekabet ve değerlendirme üzerinde büyük Türk Milleti’nin yüksek menfaatlerini savunmak için yapmaktadır.